Geçtiğimiz cuma günü Ayasofya Cami ibadete açıldı. Açılmadan önceki olasılıkları ve açıldıktan sonra olacakları belirtmiştim. Uluslararası basın ve İslam dünyasının yakından takip ettiği Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve devlet erkanının katılımıyla ilk Cuma namazı kılındı. Ayasofya’nın ibatede açılmasıyla borsanın yükseleceği, ekonominin biteceği, çok büyük sorunların olacağı varsayımları da ibadet sonrası çürümüş oldu. Ekonomimiz ve siyaset kurumumuz dün olduğu gibi bugün de coğrafyanın artı ve eksilerini bilerek kontrol ve tedbirlerle yoluna devam etmektedir.
***
Ayasofya’daki ilk cuma sonrası söylendiği gibi Hristiyan dünyasında da herhangi bir tepki ve yas ilan edilmedi. Sadece ve sadece Avrupa’nın şımarık çocuğu Yunanistan ve kilisesi ulusal yasmış gibi bayrakları yarıya indirerek Yunanistan’ın bazı bölgelerinde orta oyun kabilinden Türk bayrağını yakma ve savaş ritüelleriyle sözüm ona protesto yaptılar. ‘Yenilen pehlivan güreşe doymaz.’ misali Yunan siyaset kurumu coğrafyada şımarık dış politikasıyla reel politikadan uzak algı yönetimi yaparak yersen restlerini çekmektedir.
Hidrokarbon – Savaş Gemileri
Doğu Akdeniz ve Kıbrıs politikası başta olmak üzere Ortadoğu çatışma ve diplomasi alanlarında Kıbrıs Türkleri adına ve kendi hakları doğrultusunda Türkiye siyaset kurumu çok yönlü diplomasisini yürüterek dış politikasını icra etmektedir. Milli güvenliğinin gerekleri doğrultusunda insani yardımlar ve çalışmalar başta olmak üzere Cumhuriyet Türkiyesi bölge insanlarının huzur ve refahı için de faaliyetlerini yürütmektedir.
***
Türkiye’nin Suriye politikası, Doğu Akdeniz hidrokarbon çalışması ve Libya’daki varlığı bölge siyasetinde korsan mantığıyla hareket edecek devlet ve devlet dışı aktörleri rahatsız etmektedir. Yunanistan ve Kıbrıs Rumları yanlarına aldıkları yancı tabir edilen Mısır, Fransa gibi ülkelerle Türkiye ve Kıbrıs Türklerini sözüm ona tehdit etmektedir. Akdeniz’de hidrokarbon arama faaliyeti yapan teknik gemilerden çok savaş gemileri varlık göstermektedir. Bu da Doğu Akdeniz’in ısınmasına Kıbrıs sorununun çıkmaza girmesine ve milli güvenliğimize tehdittir. Bu bağlamda Türkiye uluslararası hukuktan aldığı yetkiyle askeri ve diplomasi varlığı sıcak bölgede artarak devam etmelidir.
***
Yaşanan bu ayak oyunları ve Yunan entrikalarına cevap niteliğinde Türkiye Cumhuriyeti İletişim Başkanlığı “Geçmişten Günümüze Milli Davamız Kıbrıs” başlıklı bir bildiri yayımladı. Bildiride “Kıbrıs’taki Türkleri yok sayan, adanın tamamında söz sahibi olmak isteyen bir anlayışa karşı garantör devlet olarak Türkiye’nin sessiz kalması ve bunu kabul etmesi düşünülemez.” açıklaması önemlidir. Türkiye’nin ‘sessiz kalamayız’ vurgusunu bölge siyasetine aktör ülkelerin ve devlet dışı aktörlerin iyi okuması gerekmektedir. Türkiye Cumhuriyeti her şart altında soydaşları Kıbrıs Türklerinin hak ve menfaatine savunacak güç ve kudrete sahiptir.
***
Yaklaşan Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, seçmen iç siyasi konulardan ziyade tercihini dış politika ve Doğu Akdeniz’deki malum şartları düşünerek yapmalıdır. Seçilecek olan Cumhurbaşkanı iki devlet bir millet fikriyle garantörü Türkiye ile siyasetini yürütmelidir.