İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

4-Coğrafya Kaderdir, 2017 – Nisan

Merhaba güzel Aydın. Nisan ayının güzel yurdumuza huzur, mutluluk, barış ve sevgi getirmesini temenni ederim. 1332 yılında Tunus’ta dünyaya gelen ve 1406 yılında Kahiri’de vefat eden, modern historiyografinin, sosyolojinin ve iktisatın öncülerinden kabul edilen 14. Yüzyıl düşünürü devlet adamı ve tarihçisi İbn-i Haldun’un geçmişte, gelecekte ve günümüzde geçerliliğini koruyan güzel bir sözü vardır: “Coğrafya kaderdir.” Biz de İbn-i Haldun’un bu sözünü millet olarak yaşayan, iyisiyle kötüsüyle hisseden bir coğrafyadayız. Siyasi coğrafyamızın ve tarihi coğrafyamızın güzellikleri olduğu kadar kaderimizi etkileyen kötülükleri de vardır. Bunlar dönem dönem askeri savaşlar olarak bizleri yerimizden, yurdumuzdan ve huzurumuzdan eden, zaman zaman da siyasi, ekonomik ve toplumsal çatışmalarla hissettiğimiz zorluklarıdır.

*** 

Bu olayları yoğun bir şekilde yaşadığımız bir dönemdeyiz. 16 Nisan ‘Cumhurbaşkanlığı Sistemi Anayasa Değişikliği’ni halk oylamasıyla değerlendireceğimiz bir tarihtir. Bu süreçte ‘Evet’ ve ‘Hayır’ cepheleri olarak kampanyalar yürütülmektedir. Bu kampanyalar yurt dışında yaşayan seçmenlerimiz için de yapılmaktadır. ‘Evet’ cephesini temsilen milletvekili ve bakan seviyesindeki hükümet yetkilileri, Avrupa Birliği üyesi ülkelerini ziyaret etmek istemiş; ancak Almanya ve Hollanda’dan olumsuz cevap almış, hatta Dış İşleri Bakanımız Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun uçuş izni iptal edilmiştir. Bunu üzerine Aile Bakanımız Sayın Fatma Betül Sayan Kaya Hanımefendinin hepimizi derinden üzen uluslararası hukuka ve insan haklarına aykırı bir şekilde Hollanda’da Büyükelçiliğimize girişi engellenmiş, Hollanda polisiyle birlikte Almanya sınırına kadar eşlik edilerek programı iptal edilmiştir. Kamuoyundan takip ettiğimiz şekliyle de Hollanda polisi gurbetçi vatandaşlarımızın üzerine at ve köpeklerle saldırmıştır. Yeri geldiğinde insanlık, hak ve hürriyetlerinden bahseden AB, gerçek yüzünü ortaya koymuştur. Bu süreci 16 Nisan halkoylaması özelinde değerlendirirsek dar bir pencereden bakmış, yanlı/yanlış süreci okumuş oluruz. AB’nin bu tavrının Avrupa Birliği’nin kuruluş karakterinde Avrupa coğrafyasında var olan Türk düşmanlığı ve İslam karşıtlığı çerçevesinden değerlendirmeliyiz.

Avrupa’da Türk Düşmanlığı İslam Karşıtlığı

Bunu; Türklere, Türk kültürüne, Osmanlı İmparatorluğu’na Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Türk halklarına karşı olan düşmanlık olarak tanımlamalıyız. Anti Türkizm her zaman sadece Türk halklarına karşı değil, Balkan Müslümanlarına, özellikle Boşnaklara, Arnavutlara, Pomaklara ve Torbeşlere de yönelir. Ayrıca günümüzde Türklerin Almanya, Belçika, Ermenistan, Çin, Bulgaristan, Fransa, İran ve Rusya gibi ülkelerde ırkçı saldırılara uğradıkları bilinmektedir.

Tarihi Gelişimi

Türk düşmanlığının kökleri Haçlı Seferi’ne kadar dayanır. Selçukluların Anadolu’yu fethi ve bunu takip eden Bizans’ın umutsuz durumu Papa 2. Urban’ı bütün Hıristiyan dünyasını Türklere karşı bir savaşa çağırmasına yol açmıştır. 1400’lerin ortalarında Türklere karşı özel olarak Avrupa’nın her yerinde Katolik dini törenler düzenlenmiştir. Bu dini törenlerde verilen mesaj Türklere karşı bir zaferin sadece Tanrı’nın yardımıyla kazanılabileceği ve bu yüzden Hıristiyan aleminin Türklerin zalimliğine karşı direncini yitirmemesi gerektiğidir.

Viyana piskoposu Johann Faber (1478-1541) şöyle demiştir:

“Dünyada yaş ve cinsiyet ayırımı yapmadan çocuk yaşlı herkesi kesen, hatta ana rahmindeki bebeği bile katleden Türkler kadar acımasız ve kaba bir ırk yoktur.”

***

16. yüzyılda Türk düşmanlığıyla alakalı tüm Avrupa’da 2500 civarında (1000’den fazlası Almanya’da) kitap basılmıştır. Bu kitaplarda özellikle “kana susamış Türk” imajı okurların kafasına sokulmaya çalışılmıştır. Hatta 1480-1610 yılları arasında Amerika’nın keşfiyle ilgili olan kitap sayısının iki katı kadar kitap Türk düşmanlığı için yazılmıştır.

Bu dönemde Osmanlılar, Balkanları fethetmiş ve Viyana’yı kuşatmıştı. Bu sebepten dolayı Avrupa’da Osmanlılara karşı büyük bir korku vardı. Martin Luther’in yakın arkadaşı ve Protestanlığın en önemli isimlerinden olan Philip Melanchthon, Türklerin “Kızıl Yahudiler” olduğunu iddia etmiştir. Buna dayanak olarak Türklerde ve Yahudilerde ortak olan erkek çocukları sünnet ettirme ve diğer ortak adet ve görenekleri göstermiştir. Kızıl benzetmesini de Türklerin adeta bir kan tazısı gibi katleden ve savaşan bir millet olmasına bağlamıştır.

Martin Luther, Türkleri papalık makamı ile kilisedeki yolsuzluk ve bozulmaya karşı Hristiyan dünyasına Tanrı’nın bir cezası olarak görmüştür. 1518’de Martin Luther, Tanrı’nın Hristiyanları veba, savaş ve depremlerle cezalandırması gibi bu sefer de Türkleri yollayarak cezalandırdığını iddia etmiştir. Papa buna karşılık olarak Luther’i kiliseden atmakla tehdit etmiş, onu Türklere karşı verilen kapitülasyonları savunmakla ve Türklerin avukatlığını yapmakla suçlamıştır.

***

İsveç’te geçmişte Türkler, Hristiyanlığın ana düşmanı olarak gösterilirdi. Buna örnek olarak Erland Dryseliustarafından yazılan ve 1694’te basılan “Luna Turcica eller Turkeske måne, anwissjandes lika som uti en spegel det Mahometiske vanskelige regementet, fördelter uti fyra qvarter eller böcker” (Muhammed’in dört parçaya ve kitaba bölünmüş olan tehlikeli kanununu ayna gibi yansıtan Türk hilali) adlı kitap verilebilir. Dini törenlerde, Türklerin nasıl fethettikleri yerleri sistematik olarak yakıp yıktığı, Türklerin acımasızlığı ve kana susamışlığı hakkında vaazlar verilirdi. İsveç’te 1795 yılında yazılan ve okullarda okutulan bir kitapta İslam “Büyük düzenbaz Muhammed tarafından uydurulan, günümüzde Türklerin tamamen kabul ettiği sahte din” olarak tarif edilmişti.

***

19. yüzyıl sonlarında William Gladstone Türkofobiyi Britanya politikasında Osmanlı İmparatorluğu’na karşı bir politika değişikliği olarak ortaya atmıştır. Gladstone, Osmanlı yönetimindeki Bulgarlar hakkında 5 Eylül 1876 tarihinde basılan “Bulgarian Horrors and the Question of the East” başlıklı 64 sayfalık bir broşür kaleme aldı ve Türklerin dünyadan tasfiye edilmesi gerekliliğini anlattı. Gladstone’a göre Türkler, ‘insanlığın dev bir insanlık dışı örneği’dir. ‘Türk hükümeti’ olarak adlandırdığı Osmanlı hükümeti için ise ‘hiçbir hükümetin işlemediği kadar günah işlemiş, hiçbir hükümet onun kadar günahkârlığa saplanmamış, hiçbiri onun kadar değişime kapalı olmamıştır’ dedi.

Türk Karşıtı Yabancı Deyimler

Almanca’da “Liegt ein Turke tot in Keller, waren die deutschen wieder schneller” (Bodrumda ölü bir Türk yatıyor, Almanlar yine Türklerden hızlıydılar) şeklinde bir deyim vardır.

Avusturya’nın kırsal kesimlerinde hala çocukların “Es ist schon dunkel. Türken kommen. Türken kommen” (Hava çoktan karardı. Türkler geliyor. Türkler geliyor.) diye tekerleme söylediği duyulabilir.

Fransızca’da ‘Turc’ kelimesi eskiden “C’est un vrai Turc” (Tam bir Türk) meşhur deyimlerde kaba ve acımasız insanları belirtmek için kullanılırdı.

Avrupa’da Türkiye ve Türkler İçin Söylenen Sözler

Belçikalı Politikacı Herman Van Rompuy, 2004’te Belçika parlamentosunda yaptığı konuşmada “Türkiye, Avrupa’nın bir parçası değildir ve asla AB üyesi olmayacaktır. Türkiye meselesi diğer genişlemelerden farklıdır. Türkiye gibi büyük bir İslami ülkenin Birliğe kabulü Hıristiyanlığın da paylaştığı Avrupa’daki geçerli evrensel değerleri zayıflatacaktır.” ifadesini kullanmıştır.

***

Papa Benedict, 2004’te Figaro’ya verdiği bir demeçte “Türkiye tarih boyunca Avrupa’dan farklı bir kıtayı temsil etmiştir ve Türkiye’yi Avrupa’ya kabul etmek yanlış olur.” demiş ve ayrıca “Avrupa ortak bir kimlik oluşturan kültürü temelinde birdir ve bu kıtanın köklerinde Hıristiyanlık vardır.” ifadelerini kullanmıştır.

***

Fransa’nın 1974 ve 1981 arasında başkanlığını yapmış Valery Giscard d’Estaing de 2002’de Le Monde gazetesine verdiği röportajda “Türkiye’nin farklı kültürü, farklı yaklaşımı ve farklı yaşam tarzı vardır. Türkiye, Avrupa ülkesi değildir ve Türkiye’yi üye kabul etmek AB’nin sonu olacaktır.” şeklinde beyanat vermiştir.

Sonuç:

Bu sözler ve görüşlerle ortaya çıkan düşünce, Katolik Kilisesi ve Avrupa’nın geleceğini etkileyebilecek konumdaki siyaset ve devlet adamları, dini ve kültürel farklılığından ötürü Türkiye, Türk halkı ve dinine karşı bir öteki görüşü benimsemektedirler. Bu da Avrupa kimliği oluşumunda Türk düşmanlığını ortaya koymaktadır. AB kuruluş asabiyesi sebebiyle Türk ve İslam karşıtı bir yapıdır. Bakanlarımıza ve diplomatlarımıza yapılan hoş olmayan davranışlarda devletimize ve Cumhuriyet değerlerimize yapılmış 15 Temmuz’dan farkı olmayan AB’nin gerçek yüzünü gün yüzüne çıkaran saldırılardır.

Kitap:

Bu ay okumanızı önerdiğim kitap, 16 Nisan referandumunda arafta kalmaktan kurtaracak niteliktedir. 23 Nisan 1923 ruhunu da anlamamıza faydası olacaktır. Emin Işık’ın “Devleti Kuran İrade” isimli kitabını okumanızı tavsiye ediyorum.