İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

100- Yeni Jeopolitik, Kasım 2025

2025 yılı, küresel sistemin yeniden tanımlandığı bir dönüm noktasıdır. Artık mesele sadece güç mücadelesi değil; gücün tanımı değişmektedir. Amerika için liderlik, maliyeti yüksek bir sorumluluk haline gelmekte; Avrupa Birliği, siyasi birlikten çok ekonomik kaygılarla ayakta kalmaktadır. Rusya, Ukrayna savaşı sonrası dirençli fakat yorgun; Çin, hızlı yükselişinin getirdiği baskıyı üzerinde hissederek sistemi kontrol etme yolundadır. 

Bu tablo içinde jeopolitik ağırlık merkezi Atlantik’ten Avrasya’ya, oradan Doğu Akdeniz–Basra hattına kaymaktadır.  Yeni dönemde sınırları devletler değil, enerji koridorları ve veri akışları çizmektedir. 

Gazze Sonrası Ortadoğu: Denge Değil Dönüşüm

Gazze savaşı, bölgedeki klasik “denge diplomasisini” sona erdirmiştir.  İsrail güvenliğini öne çıkardıkça hırçınlaşmakta, İran etki alanını genişlettikçe derinliğini kaybetmektedir. Körfez ülkeleri ise “büyük güçlerin vekili” olmaktan çıkıp “barış yatırımcısı” rolüne bürünmek üzeredir. Bu süreçte Türkiye, merkezî bir aktör olarak öne çıkmaktadır.  Ne Batı’nın taşeronu ne de Doğu’nun müttefiki, krizleri yönetmekle kalmayıp, emin devlet rolünü korumaktadır.

Enerji, Güvenlik

Yeni jeopolitik mimaride üç temel kavram öne çıkıyor: enerji, güvenlik ve zihin haritası.
Enerji artık yalnızca ekonomik değil, psikolojik caydırıcılık anlamı da taşıyor. EastMed boru hattı, sadece doğalgaz değil, bir “algı ve aidiyet hattı”ydı. Fakat Türkiye’siz bir Akdeniz mümkün olmadığını yeniden gösterdi ve proje hayata geçemedi. Bu yüzden Mavi Vatan doktrini, salt bir deniz politikası değil; jeoekonomik egemenlik manifestosu haline geldi.

Türkiye: İnisiyatifin Coğrafyası

Türkiye’nin gücü, sahip olduğu kaynaklardan çok denge kurabilme becerisinde yatıyor.
Bir yanda NATO’nun güvenlik şemsiyesi, diğer yanda Avrasya diyaloğu. Diplomaside “denge” artık pasif bir duruş değil, aktif bir stratejidir. Ankara hem enerji hem güvenlik ekseninde inisiyatif alarak, “krize yenilen değil, yöneten ve denge kuran ülke” konumunu kalıcılaştırıyor.
Bu pozisyon, Türkiye’yi sadece bölgesel değil, küresel geçiş mimarisinin merkezine yerleştirmektedir. 

Kuzey Kıbrıs

Her kırılma, bir kuruluşun eşiğidir. Dünya düzeni yıkılmıyor; biçim değiştiriyor. Bu değişimin coğrafi kalbi Doğu Akdeniz, siyasi anahtarı Türkiye, stratejik göstergesi ise Kıbrıs. Kırılma anında doğru pozisyon alan ülkeler, yarının kurucu aktörleri olur. Bugün Türkiye, tam da o eşiğin üzerinde duruyor, tarihin merkezinde, geleceğin mimarisini şekillendirirken ülke konumundadır. Kıbrıs adasının jeopolitik önemi Kıbrıs’taki Türk varlığı ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Kıbrıs adasının kilit taşıdır. 19 Ekim 2025 tarihinden yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimi KKTC’nin bir devlet olduğunun ve demokrasi bilincinin yerleştiğinin göstergesidir. Ersin Tatar ve CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman’ın iddialı iki rakip olduğu seçimi Erhürman kazanmış akabinde yaptığı açıklamalarla Türkiye’nin garantör devlet ve anavatan vasfına vurgu yapmıştır. Kıbrıs Sorunu üzerine yapılacak olan müzakerelerde de Ankara ile ortak akılla hareket edileceği vurgusunu yapan Tufan Erhürman, iki devlet bir millet mantığında olduğunu da ortaya koymuştur. 

Siyasi coğrafyamız ve psikolojik etkisinde kaldığımız ve etkilediğimiz coğrafya dünya siyasi düzenindeki en fazla belirsizlik ve kaosun olduğu topraklardır. Lakin yeni jeopolitik; enerji hatları ve nakil yollarıyla şekillendiği için Türkiye bu merkezin kilit taşıdır. Siyaset ve devlet kurumu tarihten gelen bilgi ve sorumlulukta bu coğrafyada süreci kontrol edebilecek imkân ve kabiliyete sahiptir. 

Bizlerde ülkemizin içinden geçtiği süreci mantık ve akılla takip ederek, kendi öz yaşamımızı kontrol etmeli, hayat çizgimizi başarı ile devam ettirmeliyiz. 

Kitap: Bernard Lewis’in günümüz Ortadoğu’sunun kuruluşunu ve şekillenişini anlattığı ‘’Modern Ortadoğu Nasıl Kuruldu?’’ adlı eserini okumanızı tavsiye ederim.