Ana içeriğe atla

68- Güle güle TC’liler 18.05.2017, Milliyet Gazetesi

Kıbrıs sorunu ve müzakere süreci üzerine gündemi takip eden yazan/çizen okuyan tüm gazeteciler, köşe yazarları gibi ben de bu sorun üzerine bir hayli yazı kaleme aldım. Yaşamını gazetecilik mesleğinden kazananların “gazeteci” kimliğini ve sıfatını taşımasını isterim. Ben satırlarda yazdığım köşe yazarı kimliğimle konuyu irdeledim ve sıkça da yazdım. Kıbrıs sorunu ve görüşmeleri iki devletin müzakere heyetleri arasında Cumhurbaşkanları düzeyinde ve ilgili bürokrat ve teknogratların desteğiyle Birleşmiş Milletler koordinesinde, dönem dönem garantör ülkelerin de katılımıyla sürmekte ve yapılmaktadır.

***

 

Bu metotla konuya baktığımızda resmi olarak iki taraf vardır: Güney Kıbrıs halkı adına liderleri Anastasiadies ve yetkili memurları, Kuzey Kıbrıs halkı adına da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Mustafa Akıncı ve ilgili memurları. Görüşmeler iki yetkilendirilmiş kamu tüzel kişilikleri tarafından yapılmaktadır. Bu şekilde müzakere süreci Sayın Akıncı’nın göreve gelmesiyle basına çözüm rüyalarıyla servis edilmiş ve bugüne kadar başarılı/başarısız bir şekilde sürmektedir. Bu süreçte yazılarımda ve TV programlarında üçüncü bir tarafın varlığından sıkça bahsettim. Bu taraf da güneyde faaliyetleri olan Kıbrıs Rum Ortodoks kilisesidir. Lideri Başpiskopos 2. Hrisostomos’tur. Kendisinin üzerine farz mıdır bilinmez ama kamuoyuna sıkça çıkıp ırkçı ve ayrılıkçı yorumlar yapmaktadır. Bunlardan sonuncusunu Rum kesiminde yayın yapan RIK kanalının radyosunda yapmıştır. Konuşmasında, “Tek bir TC kökenlinin gitmemesini kabul etmesi olumsuz bir unsurdur; çünkü 300 binden fazla Doğulu, kaba TC kökenliye sahibiz ve bunların 100 yıl sonra bile Avrupalı olması söz konusu değildir. Eğer burada kalıp her aile bir düzine çocuk yaparsa, nereye gideceğiz?” şeklindeki ifadesiyle Türkiye ve Türk milletine karşı olan nefretini dile getirmiştir. Yine konuşmasının içerisinde müzakerelere müdahil olduğunun kanıtı niteliğinde olan bir açıklaması vardır. Bu da “İyi gitmiyoruz, bununla birlikte sorumluluk diğer tarafa aittir, çünkü her şeyi istiyor.” demektedir. Son olarak da Başpiskopos Hrisostomos “Türkiye kökenli KKTC vatandaşlarının, bir çözüm olması durumunda Türkiye’ye gönderilmesi gerektiğini” söylemektedir. Bu açıklamalarıyla eski yazılarımda da yazdığım kilisenin Güney Kıbrıs’taki gerçek taraf olduğu söylemimi desteklemiştir.

***

Güney Kıbrıs lideri Anastasiadis de kilisenin etkisi altında kalmış olacak ki müzakerelerde bam teli niteliğindeki Türk askerinin varlığı üzerine, garantiler ve özgürlükler hususunda yaptığı açıklamada “askerin kalmasını, garantör güçleri ve 4 özgürlüğü kabul etmeyeceğim” demiştir. Durumu bu kadar açık ve nettir. Görünmez el niteliğindeki kilise ve başpiskoposunun durumu ortadadır. Barbaros Hayrettin Paşa gemisinin KKTC adına haklı çalışmasının içte ve güneydeki hazımsızlığı da ortadadır. Yaklaşan güney seçimleri ve siyasilerin ayrılıkçı söylemleri bellidir. Geçen haftalardaki yazılarımda da dediğim gibi Kıbrıs Türk halkı çözüm dilencisi değildir. Gasp edilen haklarının peşindedir; fakat süreç sonuca uygun değildir. Onun için Sayın Akıncı ve heyeti süreci ileri bir tarihte başlamak adına sonlandırmalıdır. Devlet aklıyla süreç değerlendirilmezse sert söylemler yerini derin yaralar bırakacak olaylara bırakacaktır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

9-Ortak Akıl Sürdürülebilir Hükümet 21.04.2016, Milliyet Gazetesi

Bir önceki yazımı siyasi sistemin ve genel olarak siyaset kurumunun neden tıkandığı ve çağın gereksinimlerini niçin karşılayamadığı, değişimini/dönüşümünü neye göre yapmaz ise başarısız olacağını ve halk iradesinin vermiş olduğu yetkiyi neden sağlıklı kullanamadığı üzerine yazmıştım.             Kuzey Kıbrıs’ta Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrası, siyaset sahnesine baş karakter olarak dahil olan KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’dır. Akıncı ile başlayan müzakere, devlet aklı ve millet menfaati ile sürmektedir. Bu dönemin başarılı bir şekilde devam etmesinin arka planında iyi bir ekip vardır. Akıncı’nın yakın geçmişte bir siyasi partide aktif rol almaması da Cumhurbaşkanlığındaki rolünü, siyasi tarzını, ideolojik fikirden uzak, devlet ve millet menfaati ile görmesini sağlamıştır. Cumhurbaşkanlığı çalışmalarına paralel olarak gidemeyen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi ise siyasi çıkmaza girmiş ve geçen haftalarda hükü...

10-Balkanlarda Türk Şehri Prizren 28.04.2016, Milliyet Gazetesi

Geçtiğimiz hafta sonu bir dizi ziyaret için Balkanlarda Evlad-ı Fatihan diye anılan ve Yugoslavya dağıldıktan sonra kurulan Kosova’daydım. Başkent Priştine’ye, İstanbul’dan bir saati geçen bir uçak yolculuğu ile varılıyor. Priştine’deki havaalanı, Türk bir firma tarafından yap-işlet-devret modeli ile yapılmış. Avrupa ülkesine ve şehrine yakışır bir terminali ve işletmesi var. Prizren şehrine, otoyol kalitesinde bir yolla ulaşılıyor. Bu güzel yolu da başka bir Türk firması yapmış. Şehri gezmeye başladığımızda yapılan sohbetlerde elektrik dağıtım sistemini de bir Türk firmasının yaptığını söylüyorlar. Yakın tarihimizde Sırp zulmüne maruz kalan Kosovalı vatandaşlar, savaşın ne denli korkunç ve kazananı olmayan bir ölüm oyunu olduğunu biliyorlar. Bu esaretten ve Sırp zulmünden onları koruyan, kollayan, NATO üyesi olan askeri güçlerden biri de Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) birliğiydi. Prizren şehrinde tabur seviyesinde olan Türk Silahlı Kuvvetleri birliği, Kosova’daki savaş zamanında ver...

35- BM sonrası çözüm… 06.10.2016, Milliyet Gazetesi

Birleşmiş Milletler zirvesi sonrası ‘Kıbrıs Sorunu’ için BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon’dan uluslararası basın önünde müzakere sürecinde gösterdikleri cesaret ve özveriden dolayı ‘tebrik ve aferin’ alan Kıbrıs adasındaki iki lider Nicos Anastasiadis ve Mustafa Akıncı, 4 Ekim günü tekrar Kıbrıs Sorunu için görüşmelere başladı.  Akıncı ve Anastasiadis’in yeni yol haritası ve ajandaları basını bilgilendirme toplantısı vasıtasıyla kamuoyuna servis edildi.  KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı Ekim ayı içerisinde yapmayı planladıkları on toplantı sonrası geniş basın bilgilendirmesi yapacağını ve kamuoyundan gizli bir şey olmadığını kanıtlamak için, açık bir toplantı süreci geçireceğini söyledi. Konjonktüre bağlı olarak Akıncı müzakere metodu ve basın bilgilendirmesini sürece zarar vermemek adına yapmıyordu. BM zirvesi öncesi beklentileri yükseltmesi ve zirveden kamuoyunun beklemediği bir sonuç çıkması üzerine, yeni süreçte basına açık bir müzakere süreci seçmesi, olası bir olumsuz son...