Ana içeriğe atla

97- Yüksek öğretim politikası 14.12.2017, Milliyet Gazetesi

Yaşamımız için önemli konuların politikası ve uygulanması esastır. Seçime yaklaştığımız bu günlerde devlet ve millet için gerekli politikaların belirlendiği ve uygulamaya geçildiği bir dönemdeyiz. Doğu Akdeniz’de bir adayız. Siyasi sorunlar yüzünden mevcut adanın küresel oyundaki hakkından sadece Kuzey Kıbrıs siyasi alanı kadarından iyi ya da kötü bir şekilde nasibimizi almaktayız. Ekonomik faaliyetlerimiz turizm ve eğitim üzerinedir. Hayatın olağan akışının her alanında öğrenci faktörü olduğu için de ana konumuz eğitim adası olma fikri olmalıdır. Bu fikirde siyasilere bırakılmadan devlet politikasıyla desteklenmelidir.

 

Sayı mı, Kalite mi?

Kuzey Kıbrıs’ın yüksek öğretimi değerlendirildiğinde en göze çarpan açıklama “Öğrenci sayımız 100 binlere ulaştı” şeklindedir. Bu sayı başarı olarak görülmektedir. Türkiye’de eğitim veren Koç Üniversitesi 400 akademik personelle 5130 öğrenciye eğitim vermektedir. Türkiye başarı sıralamasında 4., Dünya sıralamasında 400’lerde yer almaktadır. Bu bakışla “Koç Üniversitesi başarısız mıdır?”, “Sayılar üzerinden gidecek olursak 100 binleri aşan öğrenciler için KKTC’de sigortası ödenen tam zamanlı kaç akademik personel vardır?”, “Kaç öğrenciye kaç akademisyen düşmektedir?” gibi sorulara yanıt aranmalıdır. Eğitim kalitemiz mezun sayılarıyla mı, yoksa mezunların ülkelerindeki kariyerleriyle mi ölçülmelidir?

 

Öğrenci güvenliği

Kıbrıs gazetesinde Ergül Ernur imzalı “Tecavüze uğruyoruz” başlıklı önemli bir haber vardı. Göç, Kimlik ve Hak Çalışmaları Merkezi Direktörü Mine Yücel’in araştırması konu edilmişti. Sayın Yücel ülkemizde bulunan yabancı öğrencilerin sorunlarını tespit için yaptığı çalışmasında çok çarpıcı konulara yer vermiştir.

***

Mine Yücel’in açıklamasında önemli başlıklar şunlardır: Afrika kökenli kadın öğrencilerin dörtte ikisi veya altıda ikisinin tecavüze maruz kaldığı, fuhuşa yönlendirildikleri, 300/400 Euro karşılığında yumurtalarını satmak zorunda kaldıkları, tecavüze uğrama sonrası 400 TL karşılığın da gayri sıhhi ortamlarda kürtaj olmak zorunda kaldıkları, okul sonrası zamanı yaşamlarını geçirmek için çalışmak zorunda kaldıkları ve çalıştıkları ücreti almak için bile cinsel tahditlere maruz kaldıkları gibi bir sürü insanlığa yakışmayan açıklamalar var. Haberde Afrika kökenli kişilerin adaya öğrenci sıfatıyla geldiklerini fakat uyuşturucu ticareti yaptıkları, bu öğrencilerin gruplar halinde hareket ettikleri ve Afrikalı öğrenciler üzerinde baskı oldukları da vardır.

***

Sonuç olarak seçime gittiğimiz bu günlerde yüksek öğrenim politikalarımız revize edilmelidir. Bu yazımın amacı ‘bağcıyı dövmek değil, üzüm yemektir’. Onun için burada en büyük görev YÖDAK Başkanı’na ve yöneticilerine düşmektedir. Kıbrıs gazetesindeki iddiaların bir tanesi bile doğruysa durum içler açısıdır. Devlet olarak, “Ne olursan ol, yine de gel” mantığıyla kabul edilen öğrenciler için barınma, ulaşım, sıhhatli yemek gibi önemli konular belirlenmeli, gerekli alt yapılar oluşturulmalıdır.

 

Karikatür

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a yapılan karikatürü gazetesine taşıyan sözde basın Afrika Gazetesi özde ise komşunun psikolojik harekatta kullandığı esfel-i safilinde yeri olan güruhlara Mevlana’nın sözüyle cevap verelim ‘’Lakin bir lafa bakarım laf mı diye, bir de söyleyene bakarım adam mı diye!’’

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

9-Ortak Akıl Sürdürülebilir Hükümet 21.04.2016, Milliyet Gazetesi

Bir önceki yazımı siyasi sistemin ve genel olarak siyaset kurumunun neden tıkandığı ve çağın gereksinimlerini niçin karşılayamadığı, değişimini/dönüşümünü neye göre yapmaz ise başarısız olacağını ve halk iradesinin vermiş olduğu yetkiyi neden sağlıklı kullanamadığı üzerine yazmıştım.             Kuzey Kıbrıs’ta Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrası, siyaset sahnesine baş karakter olarak dahil olan KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’dır. Akıncı ile başlayan müzakere, devlet aklı ve millet menfaati ile sürmektedir. Bu dönemin başarılı bir şekilde devam etmesinin arka planında iyi bir ekip vardır. Akıncı’nın yakın geçmişte bir siyasi partide aktif rol almaması da Cumhurbaşkanlığındaki rolünü, siyasi tarzını, ideolojik fikirden uzak, devlet ve millet menfaati ile görmesini sağlamıştır. Cumhurbaşkanlığı çalışmalarına paralel olarak gidemeyen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi ise siyasi çıkmaza girmiş ve geçen haftalarda hükü...

10-Balkanlarda Türk Şehri Prizren 28.04.2016, Milliyet Gazetesi

Geçtiğimiz hafta sonu bir dizi ziyaret için Balkanlarda Evlad-ı Fatihan diye anılan ve Yugoslavya dağıldıktan sonra kurulan Kosova’daydım. Başkent Priştine’ye, İstanbul’dan bir saati geçen bir uçak yolculuğu ile varılıyor. Priştine’deki havaalanı, Türk bir firma tarafından yap-işlet-devret modeli ile yapılmış. Avrupa ülkesine ve şehrine yakışır bir terminali ve işletmesi var. Prizren şehrine, otoyol kalitesinde bir yolla ulaşılıyor. Bu güzel yolu da başka bir Türk firması yapmış. Şehri gezmeye başladığımızda yapılan sohbetlerde elektrik dağıtım sistemini de bir Türk firmasının yaptığını söylüyorlar. Yakın tarihimizde Sırp zulmüne maruz kalan Kosovalı vatandaşlar, savaşın ne denli korkunç ve kazananı olmayan bir ölüm oyunu olduğunu biliyorlar. Bu esaretten ve Sırp zulmünden onları koruyan, kollayan, NATO üyesi olan askeri güçlerden biri de Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) birliğiydi. Prizren şehrinde tabur seviyesinde olan Türk Silahlı Kuvvetleri birliği, Kosova’daki savaş zamanında ver...

35- BM sonrası çözüm… 06.10.2016, Milliyet Gazetesi

Birleşmiş Milletler zirvesi sonrası ‘Kıbrıs Sorunu’ için BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon’dan uluslararası basın önünde müzakere sürecinde gösterdikleri cesaret ve özveriden dolayı ‘tebrik ve aferin’ alan Kıbrıs adasındaki iki lider Nicos Anastasiadis ve Mustafa Akıncı, 4 Ekim günü tekrar Kıbrıs Sorunu için görüşmelere başladı.  Akıncı ve Anastasiadis’in yeni yol haritası ve ajandaları basını bilgilendirme toplantısı vasıtasıyla kamuoyuna servis edildi.  KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı Ekim ayı içerisinde yapmayı planladıkları on toplantı sonrası geniş basın bilgilendirmesi yapacağını ve kamuoyundan gizli bir şey olmadığını kanıtlamak için, açık bir toplantı süreci geçireceğini söyledi. Konjonktüre bağlı olarak Akıncı müzakere metodu ve basın bilgilendirmesini sürece zarar vermemek adına yapmıyordu. BM zirvesi öncesi beklentileri yükseltmesi ve zirveden kamuoyunun beklemediği bir sonuç çıkması üzerine, yeni süreçte basına açık bir müzakere süreci seçmesi, olası bir olumsuz son...